6 Haziran 2016 Pazartesi 18:39

                     
 

AKUT İstanbul Ekip Lideri Cilasun Bayülgen ile Söyleşi



Cilasun Bey, sizi tanıyabilir miyiz?

İsmim Cilasun Bayülgen. 1976 Adana doğumluyum. Üniversite için İstanbul’a geldim ve geri dönmedim. Veteriner hekimim ancak kariyer planımı arama-kurtarma üzerine şekillendirmeyi tercih ettim. Arama-kurtarma eğitmeniyim, aynı zamanda acil durum yönetimi ve iş sürekliliği konularında danışmanlık yapıyorum. Evliyim, bir kızım var. Doğa sporları ve triatlon ile ilgileniyorum. 20 yıldır AKUT gönüllüsüyüm. 

AKUT ile ilişkiniz nasıl başladı, nasıl ekip lideri olarak seçildiniz?

Öğrenciyken çalıştığım firmanın sahibi AKUT’un kurucuları arasındaydı. Bu vesile ile AKUT kurulur kurulmaz ilişiğim başlamış oldu. O zamanlar İstanbul Üniversitesi Dağcılık Kulübü’ndeydim, tırmanışlar yapıyordum. AKUT, resmî kuruluşunu takiben gönüllü desteği sağlamak amacıyla dağcılık kulüplerini ziyaret edip misyonu ve faaliyetleri hakkında bilgi aktarımında bulunuyordu. Hobi olarak gerçekleştirdiğim bir aktivitenin, ihtiyacı olan insanlara yardım eli uzatmaya dönüşebileceğini düşünmek beni heyecanlandırmıştı. Böylelikle 1996 yılında AKUT gönüllüsü olmaya karar verdim. AKUT’ta 20 yıl içerisinde birçok görev yaptım. Ekip liderliği ise Van Depremi’ni takiben 2011 yılında oldu. Biraz ekibin isteğine bağlı olarak gelişti.

Sağlıkçı olmanın getirileri elbette yadsınamaz ancak hekimlik mesleğini hiç icra etmedim. Zaten 1995 yılında üniversiteye, 1996’da ise AKUT’a girmiştim. AKUT da ikinci bir üniversite gibiydi; sayısız eğitim, seminer, uygulama, tatbikat okul ile birlikte devam ediyordu. 2001 yılında Hindistan depremi meydana geldi ve operasyona gitmeyi tercih ettiğim için ilk staj hakkımı kaybettim. Amerika’da aldığım arama-kurtarma eğitimi ise ikinci stajımı yaktı ve benzer nedenlerle okuldan çıkışım 9,5 yılımı aldı. 9,5 yıl sonra ya çiçeği burnunda bir veteriner hekim olacaktım ya da yetişmiş bir arama-kurtarma eğitmeni olarak hayatıma devam edecektim. İkincisini tercih ettim. Evet, bu benim için tam olarak seçilmiş bir yol değildi ama içine girdikçe süreç bu şekilde gelişti. Hayatın sürprizleri olsa gerek... Nihayetinde 2012 yılından beri AKUT Enstitü'de Baş Eğitmenlik görevini sürdürmekteyim. 

AKUT Enstitü nedir?

AKUT Eğitim Araştırma Enstitüsü, risk ve afetle ilgili kendi belirlediği çalışma konularında, AKUT Arama Kurtarma Derneği’nden destek alarak ve derneğe destek vererek, yurt içinde ve yurt dışında özel sektöre ve kamuya yönelik Acil Durum Değerlendirmesi, Yangın Müdahale, Yüksekte Çalışma vb. eğitim ve danışmanlık hizmeti verir. Bilimsel araştırmalar gerçekleştirir ya da gerçekleştirilmesini sağlar; toplumu bilinçlendirme çalışmaları yapar.

Ömrünüzün neredeyse yarısı AKUT’ta geçmiş. AKUT sizin için ne ifade ediyor?

Evet, dediğiniz gibi ömrümün yarısı AKUT’ta geçti. Ben de birçok AKUT gönüllüsü arkadaşım gibi AKUT ile büyüdüm, olgunlaştım, değiştim, dönüştüm… 20 yılı birkaç cümleye sığdırmak çok zor tabii… Doğa sporlarına çok küçük yaşta başlamıştım. Serbest Dalış, Paraşüt ve Planörcülük gibi birçok branşla ilgilendim. Elbette tüm bunların hepsi son derece keyifli, yararlı aktiviteler ancak AKUT benim için tüm bu uğraşı alanlarımı biraz daha anlamlı kılan bir yerdi. 

Dağ ve doğa kazalarına müdahale etmek amacıyla, birkaç kişi tarafından kurulmuş bir yapılanmanın bir gün bu denli önemli işlere imza atacağını, Birleşmiş Milletler tarafından akredite edileceğini, 36 ekip kuracağını, dünya afetleri ile müdahale gücü içerisinde yer alacağını, bu denli büyük bir sivil bir harekete dönüşeceğini, alanında ülkesinde çığır açacağını vesaire elbette ilk başlarda düşünememiştik. Ancak yaptığımız iş nedeniyle bir insanın ölüm-kalım anı arasındaki o ince çizginin tam ortasındaydık ve bu durumda hep daha çok çalışmak ve öğrenmek durumunda olduk. Bu çalışmalar da bizleri hep daha ileriye taşıdı. İleriye taşınan her adımda, AKUT’un bizler için ifade ettiği anlamlar da katlandı… Bugün AKUT’un benim için ne anlam ifade ettiğini birkaç cümle ile anlatabilmem çok zor… En yoğun hissettiğim duygu sanırım mutluluk… 

AKUT İstanbul ekibinin kapasitesi hakkında bilgi verir misiniz?

AKUT İstanbul ekibinde 200 gönüllümüz var ancak bu 200 kişinin ortalama %20’si aktif olarak görev yapıyor denebilir. Geri kalan gönüllülerin büyük çoğunluğu sadece olağanüstü durumlarda ekibe katılım gösteriyor.

2 tanesi profesyonel, 1 tanesi stajyer operasyonel, 1 tanesi eğitimi devam eden 4 arama köpeğimiz mevcut. Kapasitemizden teknik anlamda bahsedecek olursam; 2 tane 12 kişilik, personel taşımada kullandığımız Ford Transit marka minibüsümüz; biri açık, diğeri kapalı kasa, malzeme naklinde kullandığımız 2 adet kamyonetimiz; iki zodiac botumuz, 1 rafting botumuz mevcut.

Ataşehir’de 150 m² kapalı malzeme depomuz başta olmak üzere, dersliklerimiz ve diğer yaşam alanlarımız ile birlikte toplam 500 m² bir çalışma alanımız mevcut. Yine kırıcı, jeneratör, tahkimat malzemesi gibi 3 ton teknik ekipmana ve operasyonlarda gönüllü kapasitemizin ihtiyacını tümüyle karşılayacak kıyafet, kuru gıda, çadır, kask gibi malzemelere sahibiz.

Ekibinizin kuruluşundan bugüne kadarki operasyon istatistiklerini paylaşır mısınız?

AKUT’un ilk ekibi İstanbul, bugüne dek 216 operasyon düzenledi ve bu operasyonlar sonucu 601 kişiyi yaşama döndürdü. Yine 23 hayvan kurtardık ve 70 ex bireyi bulundukları yerden alarak sağlık ekiplerine teslim ettik. Bu 216 operasyon çok çeşitli. AKUT Genel Merkez tarafından planlanan, uluslararası ve ulusal afetlerde görev yapan kadro içerisinde de yer aldık. İstanbul özelinde meydana gelen HSBC patlaması, Silivri seli gibi afetlerde de, doğada meydana gelen kayıplarda da…

 

AKUT’un Genel Merkez'i de İstanbul’da. Hem Genel Merkez’e ait idari işlerin hem de AKUT’un en önemli ekiplerinden AKUT İstanbul’un teknik ve idari donanımının aynı şehirde olmasının artıları yahut eksileri nelerdir?

AKUT’un ülke genelinde 7 bölgede toplam 36 ekibi var. Bu ekiplerin tamamının idari işleri İstanbul Esentepe’deki AKUT Genel Merkez yönetiminde gerçekleşir. AKUT İstanbul ekibinin lojistik merkezi ise Ataşehir’de. Hem Genel Merkez’in hem de AKUT İstanbul ekibinin aynı şehirde olmasının artıları var elbette. Birtakım işlerde Genel Merkez ile İstanbul dışındaki ekiplerden daha hızlı irtibat kurabilmekteyiz. Yine ülkenin en kalabalık şehrinde olmamız nedeniyle gönüllü gücü temini konusunda da şanslıyız.

Eksilerine gelecek olursak; ben ekip lideri olarak büyük bir dezavantaj yaşamadım ancak bazı ekip arkadaşlarım hem AKUT İstanbul ekibinde hem de idari merkezde görevli olduğundan, iş yükünün daha fazla olması, görev tanımlarının karışması gibi aksaklıklar zaman zaman yaşanabilmekte. Mesela lojistik depo ile ilgili örneklersem; 36 ekibin de malzeme deposu kendi bölgesindedir ve her ekip kendi ekipman ve malzemelerini temin etmekle, bakım ve kontrollerini gerçekleştirmekle sorumludur. Ancak buradaki depo hem İstanbul ekibinin hem de tüm derneğin lojistik deposu olarak hizmet vermekte ve haliyle iş yükü de bu oranda fazla.

AKUT İstanbul ekibindeki gönüllülerin tamamının merkezdeki idari birimlerde görev alması zorunlu mudur? 

Elbette zorunlu değil, ancak tercihimiz bu yönde. Gönüllülerimizden en azından sorumluluk alınması gereken dönemlerde ellerini taşın altına sokmalarını istiyoruz. Arazi araması gibi bazı operasyonlara kalabalık çıkmak sahada büyük fark yaratıyor. Bu tip durumlarda katılımın fazla olmasını önemsiyoruz. Bazen de sergi, fuar, konferans, tatbikat gibi başka organizasyonlarda yer almamız gerekiyor. O zaman da arkadaşlardan organizasyonel işlerde destekte bulunmalarını istiyoruz.

Uzun zamandır AKUT bünyesinde bulunan ve fiilen operasyona çıkmayan birçok gönüllümüz var. Bu kişiler tüm ekiplerimizin seminer içeriklerini düzenlemek, gönüllü bilgilerini kayıt altına almak, basın bülteni yazmak, çeviri yapmak, sponsorluk anlaşmalarımızı yönetmek, tanıtım ve tasarım işlerini hazırlamak ve yürütmek, web sayfamızı güncellemek, arşiv tutmak, araçlarımızın bakımını takip etmek, sosyal medya hesaplarımızı yönetmek gibi çok değerli işler ifa etmekte. “Ben şu şu nedenle operasyonel olmak istemiyorum, ancak AKUT’a bu şekilde destek verebilirim” diyen gönüllülere saygımız sonsuz. Ancak tercih etmediğimiz gönüllü profili, sadece operasyonel olup “Ben başka hiçbir şey yapmam, sadece sahada olurum, çünkü ben mükemmelim, süperim vb.” diyerek kahraman olmaya çalışan, “Rambo Üye” dediğimiz kişiler. Bu işi yapan her kurumda, her ekipte böyle karakterlere rastlanır. 2000’lerin başında üye sayımız 1000’i aşmışken idari merkezde görev alan kişi sayısı 40’tı. Bu 40 kişi ciddi bir iş yüküne maruz kalırken başkalarının sadece egoları nedeniyle operasyonda kahraman olmaya çalışmalarını fazla desteklemiyoruz açıkçası. 

AKUT İstanbul ekibinin diğer AKUT ekiplerinden farkı nelerdir? İstanbul’da operasyonel anlamda diğer illere göre zor veya daha kolay olan nedir?

En başta idari merkez de burada olduğu için burada kurum kültürünün algılanması ve disiplin diğer ekiplere göre çok daha hızlı gelişiyor. Mesela AKUT İstanbul ekibine yeni gelmiş bir gönüllü, 3 temel eğitimi aldıktan sonra, aramızda olmaya karar verirse evraklarını hazırlar ve resmî başvuruda bulunur. Bu 3 temel eğitimin sonrası gönüllümüz en basitinden, AKUT kıyafetini nerede, ne zaman giyebileceğini bilir. O kıyafet üzerindeyken yapmaması gerekenleri bilir. İstanbul ekibi son derece disiplinlidir. Diğer ekiplerde bu gibi küçük ama önemli detaylara ait bilinç daha geç gelişiyor.

Bizim bir avantajımız ise AKUT’un ilk ve en eski ekibi olmamız. AKUT’un bu kadar çok ekibi yokken en çok operasyona giden ekiptik ve dolayısıyla operasyonel çeşitliliği, yine dolayısıyla tecrübesi en fazla olan ekibiz. 

Yine en çok gönüllüye sahip olan ekibiz. Ancak gönüllü sayısındaki bu fazlalığın şöyle bir dezavantajı oluyor; yerel ekiplerimizdeki gönüllüler homojen şekilde eğitim alabilirken biz gönüllülerimize aynı hızda eğitim veremiyoruz. Tamamı gönüllü olan bir kurumda, eğitimi veren de haliyle gönüllü ve başvuru sayısı arttıkça bazı işlerde hız yavaşlıyor.

Artık 36 ekibiz ve civar illerde meydana gelen kaza ya da afetlerde İstanbul’a çok yakın olan Bursa, Bozüyük, Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli ekipleri de operasyona çıktığından bize çok fazla iş düşmüyor. Rutinde bu avantajlı bir durum teşkil etmekle birlikte uzun vadede ekibimin motivasyonunu ve operasyonel çeşitliliğini azaltabilir.

Yine küçük bölgelerde ekiplerimiz protokolde yer alabilir ve yetkililere çok rahat ulaşabilirken biz burada onlarca arama-kurtarma ekiplerinden sadece biriyiz ve bazı prosedürleri aşmamız çok daha zor olabiliyor gibi artılar ve eksiler mevcut.

İstanbul zaten ülkenin merkezi... AKUT İstanbul ekibine arama-kurtarma konusunda burada çok iş düşüyor mu?

Evet, bu şehirde devlet yapılanmasının daha fazla olduğu bir gerçek. Ancak nüfus yoğunluğu ve yapı stoğunun oluşturduğu riskler dikkate alındığında, arama-kurtarma anlamında İstanbul’un avantajlı bir durumda olduğunu söyleyebilmek çok da mümkün görünmüyor. En azından büyük afet riskleri dikkate alındığında… 

Kentleşmenin ve coğrafi özelliklerin bir getirisi olarak, yerel operasyonlarda Fethiye ekibimiz kadar kanyon kurtarmaya, Bingöl ekibimiz kadar karda arama-kurtarmaya, Rize ekibimiz kadar selde arama-kurtarmaya gitmiyoruz. Kırsal alanlarda yılda birkaç arama-kurtarma operasyonumuz olur. Bazen de şehir içinde hayvan kurtarma. Ancak AKUT İstanbul ekibi, ulusal ve uluslararası afetlere 7/24 hazır konumda olan, ülkenin en önemli afet müdahale güçlerinden biridir. 

Ülkenin en büyük ve en kalabalık şehrinde can kurtarma çalışması yapmanın sorumluluğu, artıları ve eksileri nelerdir? 

En kalabalık şehirde olay yerini idare etmek haliyle zor oluyor çünkü çok fazla insanla uğraşıyorsunuz. Her olay yerinin kendine göre zorluğu var ama bu kadar büyük bir şehirde muhatap olduğunuz, temasta olduğunuz insan sayısı, olay yerine ulaşma, trafik vs. bunların hepsi ciddi bir engel haline gelebiliyor. Sorumluluğumuz da o oranda büyük tabii ki. Bugün artık ülkemizde arama-kurtarma yapan herkese “AKUT” deniyor. Oysa AKUT bizim Marka Tescil Belgesi ile tescillenmiş ismimiz ve sadece bizim derneğimizi ifade etmek için kullanılmalı. AKUT, arama-kurtarmaya adını verdi desek yanlış olmaz… Hâl böyleyken, bunun getirdiği sorumluluk da büyük. Her ne kadar gönüllü de olsanız herhangi biri size hesap sorabiliyor. Kısmen de hesap sormaya hakları var tabii ki. Sonuçta “bu ülkenin, bu halkın derneğiyiz” diyorsak hesabını da vermemiz gerekiyor.

Size sohbetlerde en sık sorulan soru nedir?

AKUT’un İstanbul Ekip Lideri olduğumu duyan hemen herkes, beklenen büyük İstanbul depremini sorar. “Ne zaman olacak, gerçekten olacak mı, AKUT İstanbul ekibi olarak planınız nedir?” gibi… 

Günümüz teknolojisi ile depremin ne zaman olacağını maalesef bilemiyoruz. Ancak bilimsel veriler ile depremin olma olasılığı ortaya koyulabiliyor. 1. derecede deprem bölgesinde olan İstanbul civarı için beklenen bir deprem olduğu da gerçek. AKUT İstanbul ekibi olarak planımıza gelince; elbette kâğıt üzerinde belirli bir planımız var, ancak olası bir depremde bu plan ne derece uygulanabilir olur, ondan emin değilim. Çünkü bizler de bu şehirde yaşıyoruz ve bizim ya da yakınlarımızın da afetzede olma riski mevcut. Bu noktada AKUT’un diğer 35 ekibine görev düşecektir. 

İstanbul’da büyük bir deprem olursa sonuç ne olabilir? 

İstanbul’un şartları maalesef çok ağır... Yapı stoğunun fazlalığı, binaların yönetmeliğe uygun olup olmaması, dikey yapılanmanın fazlalığı, nüfusun yoğunluğu, jeopolitik konum vs. etkenler göz önüne alınırsa sonuçlar tahmin ettiğimizden çok daha ağır olabilir. İstanbul’da büyük bir deprem olursa yazık ki “100 Yılın Depremi” olarak isimlendirilebilir. 

İstanbul’daki plaza ve benzeri çok katlı binaların yıkılması durumunda nasıl bir enkaz çalışması yapılacaktır? 

Plaza gibi çok katlı binalara altyapılarını da görecek şekilde hizmet verdiğimizden, birçoğunu inceleme fırsatım oldu. Evet, büyüklüklerinden dolayı insanı ürkütüyorlar ancak açıkçası ben bu binalardan çok fazla çekinmiyorum. Zaten hemen hepsi son teknolojik gelişmelerle, deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmiş durumda. Bu binalarında etkileneceği boyutta bir şey yaşanmışsa diyebiliriz ki İstanbul’un %90’ı zaten hasarlıdır. O zaman da Hollywood filmlerine senaryo olacak türden bir afet yaşanmış demektir.

Enkaz çalışmasına geleyim; aslında bir binanı 5 katlı olması ile 50 katlı olması arasında pek fark yok. 5 katlı binada 50 kişilik bir arama-kurtarma ekibi çalışırken 50 katlı binada çok daha kalabalık bir ekibin çalışması gerekir ve bu durum da koordinasyonu zorlaştırır. Yapılacak iş ise teknik anlamda yine aynıdır.

İstanbul’da meydana gelebilecek büyük depremde nasıl bir aksiyon alınmalı? 

Afetlerden direkt olarak sorumlu olan devlet yapılanması İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı(AFAD)’dır. STK’lar, özel sektör ve vatandaşlar, AFAD’ın ya da valiliğin kuracağı Kriz Merkezi’ne başvurup görev talep ederlerse ancak bu sayede görev dağılımında yer alabilirler. Dolayısı ile bu aksiyonu belirleyecek kurum AFAD’tır. 

İstanbul’da Afet Yönetimi konusunda yapılan çalışmaları değerlendirir misiniz? 

Afet Yönetimi konusunda pek çok çalışma yürütülüyor. Bunlardan sanırım en önemlisi Kentsel Dönüşüm projesi. Bunu Rantsal Dönüşüm olarak görenler de ne yazık ki mevcut fakat gerçek olan şu ki bu çalışmalar ile olası bir depremde yıkılacak bina sayısı her gün azalıyor. 

Toplanma alanlarının yetersizliği ise çok büyük bir sıkıntı. Şehirde sürekli bir büyüme ve yapılanma söz konusu ve bu mevcut planların güncelliğini yitirmesine neden oluyor. Bundan yıllar önce var olan, helikopterin çok rahat inebileceği alanların % 90’ı şu an yok denebilir. Yine trafik konusunda her ne kadar alternatif çözümler üretiliyor olsa da trafiğe her gün çıkan yeni araçlar nedeniyle bu çözümler de bir noktadan sonra yetersiz kalıyor. Dolayısıyla İstanbul’un en temel sorunu nüfus yoğunluğu denilebilir. Nüfusun başka bölgelere yönlendirilmesi gerekiyor. Bununla ilgili yapılacak çalışmalar, afet yönetimi konusunda yapılacak çalışmaları azaltacaktır. 

Kaza ve afetlerde vatandaşlardan beklentiniz nelerdir?

En başta devletten ve bizim gibi bu alanda çalışan kurum ve kuruluşlardan kazalar ve afetlerle ilgili halkın bilinçlenmesini sağlamalarını beklemekteyiz. MEB’in İlköğretim okullarında İlkyardım derslerini kapsamlı ve zorunlu şekilde müfredata alması son derece hayati önem taşıyor.

Vatandaşlardan öncelikli beklentimiz ise bir kaza yahut afet durumunda sadece iyi niyetle işe soyunmamaları. Biz millet olarak “bilmiyorum” kelimesini kullanmayı pek sevmeyiz. Bilmesek de mutlaka fikrimiz vardır. Çok sevdiğim bir söz var: “Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.” diye. Her ne kadar iyi niyetle bir şey yapmaya çalışıyor olsanız dahi, bilgi eksikliğiniz, olayı çok daha hasarlı bir şekle dönüştürebilir. Böyle durumlarda lütfen müdahale etmeyin ve kurtarma ekiplerinin işini daha fazla zorlaştırmayın. İstanbul’da 112 ekipleri ortalama 8 dakikada olaya müdahale etmektedir. Küçük illerde bu süre muhtemelen daha da kısadır. Evet, 8 dakika yaşam riski olan biri için çok uzun bir süre fakat nasıl müdahale edeceğini bilemeyen biri o 8 dakikayı sağlık ekiplerini bekleyerek geçirmeyi tercih etmeli. “Yetkililerin vereceği görevlerin dışında bir işi kendinize görev edinmeyin ve bilmediğiniz bir konuda eylemde bulunmayın.” diyebilirim.

Alzheimer hastalarının kaybına çok sık rastlıyoruz. Bu hastaları kontrol etmek oldukça güç… Ailelerine alternatif önerileriniz var mı? AKUT olarak bu konuda Sağlık Bakanlığı ve Emniyet güçleri ile ortak bir değerlendirme yapma ve kalıcı bir çözüme gitme imkânınız oldu mu?

Yurt dışında bununla ilgili pek çok örnek uygulama mevcut. Örneğin New York’ta tercihe bağlı bir uygulama var. Şöyle ki; arabaların önünde bir logo var. Bu logo “Bu araç bir yaşlıya ait” anlamına geliyor. Eğer polis o aracı genç biri kullanırken görürse güvenlik tedbiri için aracı durduruyor. Aynı şekilde Alzheimer hastasına da gözle görünür bir bileklik vs. olabilirse, hasta alakasız bir yerde görüldüğünde polis tarafından durdurulma şansı olabilir.

Son dönemlerde ülkemizde Müge Anlı’nın başlattığı “Sevgi İzi” projesini önemsiyoruz. Kaybolma riski yüksek olan engelli, akli dengesi yerinde olmayan vb. vatandaşlarımızın sol elinin üzerine dövme ile bir numara yazıyorlar ve o kişiyi bulanlar emniyete haber verdiğinde kişinin kimlik bilgilerine ve ailesine hızlıca ulaşılabiliyor. Tabii önemli olan, kişi kaybolmadan evvel kaybolma riskini bertaraf etmek. Bunun için aileler çok dikkatli olmalı, kişiyi göz önünden ayırmamalılar.

Bize ihbar gelir, arama yaparız. Fakat AKUT olarak bu konuyu temelden çözebilecek bir misyona sahip değiliz. Sizin de söylediğiniz gibi bu Emniyet Güçleri ve Sağlık Bakanlığı’nın yetkisi dahilindeki bir konu. Bizi yapabileceğimiz bir şey olursa, her kurumla orta paydada buluşmaya hazırız. 

İstanbul’daki AKUT yapılanmasıyla ilgili kısa ve uzun dönemli hedeflerinizi bizle paylaşır mısınız?

Ekip liderliğini genç gönüllülerimizden bir arkadaşa devretmek istiyorum. Uzun dönemde ise AKUT Enstitü çatısı altında derneğe ekmek kazandırmaya devam edeceğimi umarım.


Şu da olsa AKUT'a gerçekten büyük katkı olur dediğiniz bir şey var mı? 

AKUT’un en önemli iki ihtiyacı var; ilki sürdürülebilir insan gücü, ikincisi ise sürdürülebilir kaynaklar. Birleşik Devletler’e baktığınız zaman ‘Sivil Hava Devriyesi’ diye bir organizasyon var. Bunlar amatör olarak havacılıkla uğraşan insanlar. Arama-kurtarma gereken durumlarda havadan arama-kurtarma yapmak için onları arayabiliyorsunuz. Bu adamlar bunu zaten hobi olarak yapıyorlar. Dolayısıyla teklifinizi kabul ediyorlar, hem onlar istedikleri aktiviteyi gerçekleştiriyor hem de siz görevinizi… Türkiye’de de böyle insanlar var. 

Düzce depreminde Korhan Abay’ın asistanı aradı bizi. Korhan Bey “Benim uçağım var, şuraya inme kapasitesinde, bu kadar yük veya bu kadar adam taşıyabilir.” demiş. İhtiyaç halinde arayabilmemiz için numarasını bıraktı. Ülkemizde de doğrudan bize maliyeti olmayan ama ihtiyacımız olduğunda kullanabileceğimiz, kaynaklarını kullanımımıza açabilecek organizasyonların çoğalmasını temenni ediyoruz.

Gençleri zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak için STK’lara katılımın ve gönüllülüğü teşvik etmenin önemi ve olumlu etkisi biliniyor. Bir AKUT Ekip Lideri olarak bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Bence tahmin edilenden çok daha önemli olumlu etkileri olan bir konu bu... En başta gençler sorumluluk almak, boş vakitlerini iyi ve faydalı işlerle değerlendirmek, sorumlu yurttaşlık bilinci ile hareket etmek için alan buluyorlar… Yanı sıra sivil toplum kuruluşları içinde görev almak, herhangi bir parasal bağa, işe girmeden iş tecrübesi edinmek gibi bir şey. Birbirinden değişik meslek grubundan insanlarla tanışıyorsunuz, normalde belki hiç biraraya gelemeyeceğiniz insanlarla bir STK’da bir araya gelebiliyorsunuz. Çok ciddi etkileşimler olabiliyor, iş öğrenebiliyorsunuz. 

Örneğin ben toplum içinde çok rahat olmayan bir insandım. Derneğimizde bir avuç arkadaş bile bir araya gelsek, en az konuşan olmanın yollarını arardım. Şu an hayatımı insanların önüne çıkıp bir şeyler konuşarak kazanıyorum. Şimdi birçok şirketin üst düzey yöneticilerini aynı odaya oturtup karşılarında saatlerce konuşabiliyorum. Bunu AKUT’ta edindiğim tecrübe mümkün kıldı. 

Bizimle paylaşabileceğiniz bir anınız var mı? 

2001 yılında Hindistan depremine gitmiştik. O zaman 25 yaşındaydım. Depremin 7. günü, toparlanıp döneceğimiz gün bir aile ağlayarak yanımıza gelip enkaz altındaki çocuklarının seslerini uzun süre duyduklarını ancak 1-2 saat evvel sesin kesildiğini söyleyip ve enkaza girmemizi istediler. Onlara eşlik edip hızlıca enkaza ulaştık. Duvarı kırıp içeri ulaştığımızda bebeğin hiçbir travması olmadığını, beşiğinde öldüğünü gördük. Açlık ve susuzluktan hayatını kaybetmişti. O günlerde “Bu olay bizim ülkemizde olsa ne olurdu?” diye çok düşünmüştüm. Kesinlikle eminim ki bizim ülkemizde o kadar gün boyunca bir kişi çıkar ve o duvarı gerekirse taşla kırar ama o bebeği kurtarırdı.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

AKUT olarak 20. yılımızı kutladığımız bu günlerde, bu 20 yılın bu ülkeye değer kattığını gurur ve mutlulukla görmekteyim. İyi niyetle bir araya gelmiş 2110 gönüllümüz ile 36 noktada canla başla çalışıyoruz. Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsüne erişmiş az sayıda dernekten biriyiz. INSARAG (Uluslararası Arama-Kurtarma Danışma Kurulu) tarafından gerçekleştirilen sınavı başarıyla geçerek Birleşmiş Milletler’in dünya afetleri ile müdahale gücü içerisinde olmaya hak kazanan ilk Türk ekibi ve dünyadaki 7. sivil toplum kuruluşuyuz. Sorumluluğumuzun ne denli büyük olduğunu farkındayız. Hep çok çalışıyoruz, çok çalışacağız. Ancak afetlerde kaybın minimize edebilmenin en önemli adımı, afet olmadan evvel yapılacak çalışmalardır. Doğru yapılanmalar, nüfusun azaltılması vb. Ancak o zaman can kaybının önüne tümüyle geçilebilir. 

Afetsiz günler diliyorum. 

AKUT İstanbul Ekip Lideri Cilasun Bayülgen
AKUT Basın İlişkileri

 


DESTEK VERENLER